5 Mart 2009 Perşembe

Çocuktum!


İlk hatırladıklarım,öbek öbek sarı çiçeklerin olduğu bir vadinin tepeden görüntüsü,ayağında gri lastikten botlar olan kız çocukları,neredeyse benimle aynı boyda olan kazın beni ısırışı ve heybetli Ağrı dağı.Yaş kaç mı?2.5-3 ,babamın mecburi hizmeti dolayısıyla Ağrı'nın Diyadin kazasındayız.Annem İstanbul da büyümüş bir Düzce li olarak kendisine niye burada olduğu sorusunu soruyormuydu bilmem ama ben niye ve niçinlerle daha o zaman uğraşmaya başlamışım.Yaramaz ve çok hareketli bir çocuk olduğum anlatılır aile meclisinde.

"aaa hatırlarmısınız Halide teyzenin poposunu nasıl ısırmıştı" "Hikmete kız istemeye gitmiştik de daha kapıdan içeri girer girmez koltukların tepesinde dolaşmaya başlamıştı-ve kızıda alamamıştık" ve sonrası bunlar tam efsane.

Babamla beraber çalışan personel birgün koşarak bizim oturtuğumuz lojmana geliyor ve benim Kocaoğlanın sırtına bindiğimi(Kocaoğlan oldukça yaşlanmış ama oldukça iri olan bir çoban köpeği.Yöredeki köylülerden birine ait ama nedense bizimle beraber olmayı tercih eden,Babamın anlattığına göre akşamları gezmeye gittiğimizde bizimle beraber gideceğimiz yere kadar gelen ,bizi bekleyen ve bizimle beraber dönen çok tatlı bir köpek.Bunda herhalde babamın payı çok büyük.Hayvanları çok sever,onlarla çok iyi anlaşırdı ve hiç bir hayvanı öldürmezdi buna bizim haşere dediğimiz cinslerde dahildi,Nur içinde yatsın Babacım.Birgün evimize fare girmişti de annem çığlık çığlığa elimde koca bir süpürge ile hayvanı öldürmeye çalışırken Babacım eve gelmiş "ne yapıyorsun onun da yaşamaya hakkı var diyerek o küçük fındık faresini kuyruğundan tutarak dışarı atmıştı") ve ağzımdaki emziği çıkarıp ilk önce Kocaoğlana verip sonra kendim emdiğimi söylediklerinde ,annem deliler gibi koşup beni alıp eve götürüp iyice bir yıkadıktan sonra ancak içi rahatetmiş.

Sarı çiçekler

Bazı hafta sonları piknik yapmaya ve havalar müsait ise kilim veya halı yıkamaya Murat nehrine giderdik.Orayı hep ilkbahardaki haliyle hatırlıyorum sarı sarı çiçekler

Lastik botlu kızlar

Oturduğumuz Lojmanın arkasında Bölge yatılı kız okulu vardı.Aklımda kalan ayaklarındaki lastik gri botlar.Güzel havalarda kahvaltıyı dışarda yapardık ,lojmanla okulun bahçesini ayıran tel örgüler bize çok yakındı,kızlar bahçede dolaşmaya çıkardı burarada annem ağzıma birşeyler tıkmaya çalışırken ben çok utandığımı hatırlıyorum.

Ağrı Dağı

Lojmanın ön tarafı Ağrı Dağı na bakıyordu.O küçük halimle onun heybetinin ben bile farkındaydım.Yaz kış tepesinden kar eksik olmazdı.İşte bir sabah o manzaraya karşı ,sevmek istediğim bir kaz beni ısırmıştı.Ağzını acışını ve dişlerini bugün bile net hatırlıyorum.

ve bir hikaye daha

soğuk ki ne soğuk ,ellerin kapılara yapıştığı,kaşınızın ,kirpiğinizin,bıyığınızın donduğu soğuk bir gecede annem , babamın herzaman ki gibi lokalden dönmesini bekliyor(küçük Anadolu kasabalarında ,orada çalışan memurların toplandıkları böyle lokaller hep vardır.Memur kesimi kahveye gitmez bu lokaller giderdi en azından benim çoçukluğumda öyleydi)annem ailede gölgesinden korkması ile bilinir,evfamlı ve birazda telaşlı.Dışarıda fırtına var verüzgarın uğultusundan başka birşey duyulmuyor.Annem içeride çıtır çıtır yanan sobanın verdiği rehavetle bir yandan camdan bakıyor bir yandan radyo dinliyor.Bir süre sonra dışarı ,lojmandan oldukça ileride silüet halinde bir kargaşa görüyor ama ne olduğunu çıkaramıyor tamda babamın gelme saatleri merak içinde cama iyice yapışıyor.Dikkatlice bakınca birinin etrafının oldukça kalabalık bir köpek sürüsü tarafından sarıldığını görüyor.Ne yapacağını şaşırıyor.Kime gitsin Lojmanlar tek katlı ve yanyana asla dışarı çıkamaz,ya onada saldırırlarsa,eli kolu bağlı camdan bakmakla kalıyor.Bundan sonrasını babam anlatıyor.Lokalden çıktıktan bir süre sonra etrafı yavaş yavaş bir köpek sürüsü ile sarılmaya başlıyor.Karedeniz çocuğu ,köyde yetişmiş,hayvanları çok iyi tanıyor.Yavaş yavaş yürümeye devam ediyor.dışarıda korkunç bir fırtına başlamış ve hergecen dakika şiddetini artırıyor eve gitmek zorunda biliyor ki hava iyice kapatırsa eve gitmesi imkansız olacak ,burnunun dibini bile göremeyecek,bağırsa sesini duyuramayacak.Evler birbirlerine oldukça uzak mesafede ve o havada ,o saatlede kimse sokağa çıkmaz artık gece yarısı olmuş.Fakat çete lideri babamın önünü kesiyor.Babam anlıyor ki artık işler bu dakikadan sonra zor.yavaş ve sakince hareket etmeye çalışarak kalın yünlü paltasonu çıkarak eline alıyor ve sürünün saldırmasına ramak kalmışken nara atarak ve etrafında döne döne yakınlardaki bir köy evinin duvarına sırtını dayıyor.O kadar bağrışmaya malesef ev sakinleri hiç birşey duymuyor.Babam bunu ,evin penceresinin evin tavanında olmasına bağlıyor.Kerpiçten ağır bir yapı.Bir süre orada soluklandıktan sonra herzaman yanında taşıdığı ruhsatlı silahını yanına almadığına pişman olarak ,orada daha fazla bekleyemeyeçeğini biliyor.Zira sabaha kadar donabilir.Sürünün bir anlık boşluğundan yararlanarak,tekrar aynı taktikle evin kapısına kendini zor atıyor.Bu arada paltosunu hırpalanmış,elindeki kalın tiftik eldivenin birini kaptırmış ve kan ter içinde annemden silahı istiyor ve sürünün peşinden birkaç ele ateş ettikten sonra içeri giriyor.Daha sonra oldukça sayıları artmış olan bu köpeklerin zehirlendiğini anlatmıştı.70 li yıllar hayvan barınma çiftlikleri nerde.Malesef çözüm böyle olmuş.


5 yorum:

  1. bir kitaptan alıntı sandım bu kadar mı güzel yazılır yaşam masamı izleyeceğim mutlaka

    YanıtlaSil
  2. teşekkürler arkadaşlar

    YanıtlaSil
  3. canım daha öncede yazmıştım ama ulaştıramadık maalesef :))tek kelimeyle süpersin... yazılarına bayıldım.çilekli tartla pastan nefisti zaten biz yedik.nez için yazdıklarına gelince bayıldım bizide dahil etmene teşekkürler.iyiki kardeşlerimiz evlendi..bu sayede sizleri tanıdık,benim bir dostum daha oldu. daha ne diyeyim harikasın, bundan sonra sürekli takipçinim .....sevgiler

    YanıtlaSil
  4. TüTü cüm teşekkürler,evet iyi ki evlendiler iyi ki varsın.

    YanıtlaSil